23 Mart 2009 Pazartesi

Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmedim!



Kara çalınmış günler ertesinde, ellerinde güneşlerle gelen yar!

Huzuru içirdiğin yüreğim şimdi hüznü içiyor ellerinden, bilesin!

Yüreğine kanatlanan yüreğin kanadı kırıldı, kanıyor.

Göğe uçurduğum umutlarım vuruldu bir bir

Hüzün ki, yokluğuna katık ettiğim,

Yine dolandı eteğime, peşimi bırakmıyor.


Adının her harfini gözyaşıma çizdim ve titrek bir yürekle yokluğuna ektim

Sen avazın çıktığı kadar susarken ben taze çığlıklar yeşerttim sana!

Nefes nefes acıyı yonttum adınla,

Yokluğuna buladım ellerimi

Yüzüme bölük pörçük diktiğim yamalı gülüşlerdeyim şimdi.


Ah yar!

Ah! yoluna ,can diye diye benden geçtiğim,

Ah suskuların şahı,

Bir çözebilsem boynuma doladığın sessizliğin düğümünü

Bir yudum harf düşse,hisseme alfabenden

Yalın ayak çıktığım yokuşlarında düşmeden bir yürüyebilsem.


Öyle bir acı ki bu! nasıl anlatılır bilmem

Kırsan kırılmaz,büksen bükülmez

Ateşler yakmaz,sular söndürmez!


Söylesene yar!

Hasretini adımlasam kaç adımda biter?

Özlemin kaç nefestir saysam?

Bilemessin ki

Akla sığdıramazsın bu denklemi

Nasıl anlatayım ki daha hal-i pür-melâlimi...


Sen yine sükutu giyin yar!

Dilersen hiç konuşma.

Ben kelamlarımı çürüttüm yolunda.

Çarpsada bir tokat gibi yüzüme, her harfi yoluna heceledim.

Ve bilesin üstüne aşkı giydirdiğim,

Söz verdim ben bu yüreğe,

Hiçbir harfi sensiz bir cümleye kurban etmedim!

_elem nar_

15 Mart 2009 Pazar

Mecburî Ayrılıklar

Bizimkisi mecburi bir ayrılıktı..
Ne sen ne ben..
engelleyemedik..
sadece kabul etmek zorunda kaldık..
sessiz..sedasız..
kabul ettik..
sözler..davranışlar..
bunların da bir önemi yoktu..
sadece ayrılık gerekiyordu..
Mecburi ayrılıktı..
ilerisi olmayan..
ardında çok iz bırakan bir ayrılık..
ne sen..ne ben..ne de biz..
artık geride sadece bir anı kaldı..
ayrılığın ardından..
biz mazi olduk..


İDAL

12 Mart 2009 Perşembe

Külün içinde saklı ateş

Küllenmiş her düşüncenin, her duygunun içinde iyi yahut kötü, acı yahut tatlı, neşeli yahut hüzünlü elbette bir kor sıcaklığı vardır ki, eşelendikçe alevi ortaya çıkar.

Bazen ısıtır bu alev, bazen yakar. Olumlu ya da olumsuz bütün hayaller, bütün idealler ve bütün arzular sonuca ulaşmadıkça, hedefini bulmadıkça elbette kül içinde saklanan kor gibi sıcak bekler. Küçük bir esinti, azıcık bir savrulma... Bir hatırlama... Küçük bir dokunuş... Hele içinizi bir yoklayın...

Zamanın hızlı akışı, feleğin hızla dönüşü içinde her şey bizim istediğimiz rengi göstermeyebilir, bizim istediğimiz biçimde tahakkuk etmeyebilir. Bağrımızı yırtmanın, yüreğimizi parelemenin, ciğerlerimizi kan doldurmanın faydası da yoktur üstelik. Bu bir ayrı sınav biçimidir. Tesellisi hep ertelenen bir sınav...

Çoğu insan kendisinin, asıl bulunması gereken yerde olmadığını hisseder. Aslında belki tam da bulunması gereken yerde olduğu için kabullenmek istemez. Çünkü küllenen hayallerine alevlenmeyi bekleyen nice korlar gömmüştür. Bedel ödemeden, yüreğini tutuşturmadan, kendini yakmadan gelinebilecek mertebelerin elbette bir seviyesi vardır; ve bir de yolları çile ile yürünmüş ve kabullenilmiş makamları...

Bütün korların küller içinde gül gül olduğu makamlar... Hayret makamı, aşk makamı, sükûnet makamı, teslimiyet makamı...

İşinizde ve aşınızda, sevincinizde ve kıvancınızda, düşlerinizde ve görüşlerinizde tutuşmayı bekleyen korlar yurt tutmuşsa eğer, eskilerin düstur edindikleri şu beyti teselli babında vird edinmenizi tavsiye ederiz:

Ele girmezse eğer sevdiğimiz

Ne çâre, eldekini sevmeliyiz

Erdem, işte bu asaleti gösterebilmek, kazaya rıza ile cevap verebilmektir. Hele bir düşünün, buraya ağlamaya mı gelmiştik, gülmeye mi; ölüyor muyuz, yoksa doğuyor mu?!..

İskender Pala

5 Mart 2009 Perşembe

yusuf hayaloğlu anısına...


Yusuf Hayaloğlu - Hangi Ayrılık -

Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz
Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın
Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren. ..
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline

Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?

Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadanzonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye
Olur mu be Olur mu
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi
Buruşturup bir kenara atılır mı
Vefa bu kadar basit mi Alınır mı Satılır mı

Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti

Dağ gibi adamı eze eze
Hangi anası tipli parlak çömeze
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni
Ve Hangi su bağışlatır
Hangi musalla temizler seni

Bu Nasıl Ayrılık ….

ruhun şad olsun...

4 Mart 2009 Çarşamba


1 Mart 2009 Pazar

Yoksun Ya


Yoksun ya

Gençliğimin deli rüzgarları da yok
Ve yoksul düş baharlarım
Neler kalmadı ki sende
Çaresizlik karabasanlarının çıkmazları
Avuntuzus saplantıların açmazları
Deli düşler

Yoksun ya
Kim anlar şimdi bu yüreği
Sensizlikte ne yapılır bilmem ki
Aşkın tepelerinden böyle apansız düşmedim

Ilık tebesusumler vaktine beş kala solan
Kahkahalar gibiyim
Yarısında yutulmuş
Sevinç çığlıkları dolu boğazım

Seni özlemeyi bile yakıştıramıyorum kendime

Yoksun ya
Buruşturulup atılmış mektuplar gibiyim
İçimdeki yürek boşluğuna yoldaş
Gülüşüm bükülü kaldı dudağımda
Sana sargın kalmak vardı gül yüzlü
Bu aşkın üstü
Böyle örtülür müydü

Kahraman Tazeoğlu

DiYaR-ı DeVa

Backgrounds From FreeGlitters.Com